(Yazarın 16 Kasım 2011’de Washington Meydanı’ndaki Halk Üniversitesi’nde yaptığı konuşmanın metnidir.)
Salı günü polis Zuccoti Parkı boşalttı ama bugün insanlar geri dönüyor. Polis bilmelidir ki, bu bir mıntıka mücadelesi değildir. Orada burada bir parkı işgal etme hakkı için mücadele etmiyoruz. Adalet için mücadele ediyoruz. Yalnızca Amerikan halkı için değil, herkes için adalet.
ABD’de İşgal hareketinin başladığı 17 Eylül’den beri başardığınız, imparatorluğun merkezine yeni bir imgelemi, yeni bir politik dili sokmaktır. Sersem bir tüketiciliği mutluluk ve tatminle aynı kefeye koymaya cezbederek herkesi zombilere dönüştürmüş bir sisteme hayal etme hakkını yeniden soktunuz.
Bir yazar olarak bunun muazzam bir başarı olduğunu söyleyeyim. Size yeterince teşekkür edemiyorum.
Adaletten söz ediyoruz. Bugün biz burada konuşurken, ABD Irak’ta ve Afganistan’da bir savaş yürütüyor. İnsansız Amerikan savaş uçakları Pakistan’da ve ötesinde sivilleri öldürüyor. On binlerce ABD askeri ve ölüm mangası Afrika’ya hareket ediyor. Eğer Irak ve Afganistan’daki işgalleri icra etmek için trilyonlarca dolar paranızın harcanması yetmez ise, bu defa İran’a karşı bir savaş methediliyor.
Büyük Depresyon’dan beri silah üretimi ve savaş ihracı ABD’nin ekonomisini canlandırmak için kullandığı ana yollar oldu. ABD daha yakın zamanlarda Suudi Arabistan’a 60 milyar dolar değerinde silah satışı yaptı. Birleşik Arap Emirlikleri’ne binlerce bunker buster bombası (sığınakların içindekileri de imha etmeye yarayan bir bomba türü, ç.n.) satmayı umuyor. Afrika’nın en yoksul ülkelerindeki toplam yoksul nüfusundan daha fazla yoksulu olan ülkem Hindistan’a 5 milyar dolar değerinde askerî hava uçağı sattı. Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanmasından Vietnam’a, Kore’ye ve Latin Amerika’ya kadar, hepsi de “Amerikan yaşam tarzı”nı güvence altına almak için yürütülen tüm bu savaşlar milyonlarca can aldı.
Bugün biliyoruz ki -dünyanın kalanının arzulaması istenen bir model olarak- “Amerikan yaşam tarzı”, ABD nüfusunun yarısının servetini sadece 400 kişinin ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bu ise, ABD yönetimi bankaları ve şirketleri kurtarırken -sadece Amerikan Uluslararası Grubu’na 182 milyar dolar hibe edildi- binlerce insanın evlerinden ve işlerinden atılması demekti.
Hindistan hükümeti Amerikan ekonomi politikasına tapıyor. Son 20 yıllık serbest piyasa ekonomisinin sonucu olarak, bugün en zengin 100 Hindistanlı, ülkenin GSYİH’nin dörtte biri değerinde varlığa sahiptir; oysa halkın yüzde 80’i günlük 50 sentten daha az bir gelirle yaşıyor; ölüm spiraline sürüklenen 250 bin çiftçi intihar etti. Buna “ilerleme” diyor ve kendimizi “süper güç” olarak düşünüyoruz. Sizler gibi biz de nitelikliyiz: Nükleer bombalarımız ve rezil bir eşitsizliğimiz var.
İyi haber ise şu: İnsanlar artık bıktı ve bu durumu kabullenmiyorlar. İşgal hareketi, dünya genelinde en yoksul halk kesimlerinin ayağa kalktığı ve bulundukları yerlerde en zengin şirketlere engel olduğu diğer binlerce direniş hareketine katılmış durumda. Sizleri, siz Amerikan halkını da bizim tarafımızda göreceğimizi ve İmparatorluk’un merkezinde bunu yapmaya kalkışacağınızı çok azımız hayal etmişti. Bunun taşıdığı muazzam anlamı nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Onlar (yüzde 1), taleplerimiz olmadığını söylüyor… Muhtemelen sadece öfkemizin bile onları yıkmaya kafi olduğunu bilmiyorlar. İşte birlikte üzerinde düşünebileceğimiz birkaç “ön-devrimci” fikir:
Eşitsizlik üreten bu sisteme “dur” demek, gerek bireyler gerek şirketler tarafından dizginsizce yürütülen servet ve mülkiyet birikimini sınırlandırmak istiyoruz.
“Dur” diyenler ve ‘yasak’ destekçileri olarak şunları talep ediyoruz:
Salı günü polis Zuccoti Parkı boşalttı ama bugün insanlar geri dönüyor. Polis bilmelidir ki, bu bir mıntıka mücadelesi değildir. Orada burada bir parkı işgal etme hakkı için mücadele etmiyoruz. Adalet için mücadele ediyoruz. Yalnızca Amerikan halkı için değil, herkes için adalet.
ABD’de İşgal hareketinin başladığı 17 Eylül’den beri başardığınız, imparatorluğun merkezine yeni bir imgelemi, yeni bir politik dili sokmaktır. Sersem bir tüketiciliği mutluluk ve tatminle aynı kefeye koymaya cezbederek herkesi zombilere dönüştürmüş bir sisteme hayal etme hakkını yeniden soktunuz.
Bir yazar olarak bunun muazzam bir başarı olduğunu söyleyeyim. Size yeterince teşekkür edemiyorum.
Adaletten söz ediyoruz. Bugün biz burada konuşurken, ABD Irak’ta ve Afganistan’da bir savaş yürütüyor. İnsansız Amerikan savaş uçakları Pakistan’da ve ötesinde sivilleri öldürüyor. On binlerce ABD askeri ve ölüm mangası Afrika’ya hareket ediyor. Eğer Irak ve Afganistan’daki işgalleri icra etmek için trilyonlarca dolar paranızın harcanması yetmez ise, bu defa İran’a karşı bir savaş methediliyor.
Büyük Depresyon’dan beri silah üretimi ve savaş ihracı ABD’nin ekonomisini canlandırmak için kullandığı ana yollar oldu. ABD daha yakın zamanlarda Suudi Arabistan’a 60 milyar dolar değerinde silah satışı yaptı. Birleşik Arap Emirlikleri’ne binlerce bunker buster bombası (sığınakların içindekileri de imha etmeye yarayan bir bomba türü, ç.n.) satmayı umuyor. Afrika’nın en yoksul ülkelerindeki toplam yoksul nüfusundan daha fazla yoksulu olan ülkem Hindistan’a 5 milyar dolar değerinde askerî hava uçağı sattı. Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanmasından Vietnam’a, Kore’ye ve Latin Amerika’ya kadar, hepsi de “Amerikan yaşam tarzı”nı güvence altına almak için yürütülen tüm bu savaşlar milyonlarca can aldı.
Bugün biliyoruz ki -dünyanın kalanının arzulaması istenen bir model olarak- “Amerikan yaşam tarzı”, ABD nüfusunun yarısının servetini sadece 400 kişinin ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bu ise, ABD yönetimi bankaları ve şirketleri kurtarırken -sadece Amerikan Uluslararası Grubu’na 182 milyar dolar hibe edildi- binlerce insanın evlerinden ve işlerinden atılması demekti.
Hindistan hükümeti Amerikan ekonomi politikasına tapıyor. Son 20 yıllık serbest piyasa ekonomisinin sonucu olarak, bugün en zengin 100 Hindistanlı, ülkenin GSYİH’nin dörtte biri değerinde varlığa sahiptir; oysa halkın yüzde 80’i günlük 50 sentten daha az bir gelirle yaşıyor; ölüm spiraline sürüklenen 250 bin çiftçi intihar etti. Buna “ilerleme” diyor ve kendimizi “süper güç” olarak düşünüyoruz. Sizler gibi biz de nitelikliyiz: Nükleer bombalarımız ve rezil bir eşitsizliğimiz var.
İyi haber ise şu: İnsanlar artık bıktı ve bu durumu kabullenmiyorlar. İşgal hareketi, dünya genelinde en yoksul halk kesimlerinin ayağa kalktığı ve bulundukları yerlerde en zengin şirketlere engel olduğu diğer binlerce direniş hareketine katılmış durumda. Sizleri, siz Amerikan halkını da bizim tarafımızda göreceğimizi ve İmparatorluk’un merkezinde bunu yapmaya kalkışacağınızı çok azımız hayal etmişti. Bunun taşıdığı muazzam anlamı nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Onlar (yüzde 1), taleplerimiz olmadığını söylüyor… Muhtemelen sadece öfkemizin bile onları yıkmaya kafi olduğunu bilmiyorlar. İşte birlikte üzerinde düşünebileceğimiz birkaç “ön-devrimci” fikir:
Eşitsizlik üreten bu sisteme “dur” demek, gerek bireyler gerek şirketler tarafından dizginsizce yürütülen servet ve mülkiyet birikimini sınırlandırmak istiyoruz.
“Dur” diyenler ve ‘yasak’ destekçileri olarak şunları talep ediyoruz:
-Sermayelerin kartelleşmesine son vermek. Örneğin, silah üreticileri Tv kanallarına sahip olamaz; maden şirketleri gazete çalıştıramaz; ilaç şirketleri kamu sağlık fonlarını kontrol edemez.
-Doğal kaynaklar ve temel altyapı –su rezervi, elektrik, sağlık ve eğitim özelleştirilemez.
-Herkes barınma, eğitim ve sağlık hizmeti haklarına sahip olmalıdır.
-Zenginlerin çocukları anne ve babalarının servetini miras olarak alamaz.
Bu mücadele hayal gücümüzü yeniden canlandırdı. Kapitalizm yol boyunca bir yerde adalet fikrini “insan hakları”na indirgedi. Eşitlik düşü kurma fikri ise bir kafirliğe dönüştü. Yerinden edilmesi gereken bir sistemi reformlarla tamir etme mücadelesi vermiyoruz.
“Dur!” diyenlerden biri ve bir ‘yasak’ destekçisi olarak mücadelenizi selamlıyorum.
Salaam ve Zindabad!
17 Kasım 2011
The Guardian’dan Sol Küre tarafından çevrilmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder