Goldman’ın anarşizme ilişkin temel görüşlerini ele alırken onu ‘büyük kurtarıcı’ olarak tanımlamasından yola çıkmakta fayda var, ona göre anarşizm insanın kendisini esir alan hayaletlerden kurtulmak için seçebileceği yoldur. Goldman, bize hükmedenleri üç sınıfta toparlıyor. Goldman’ın bakış açısına göre din, insan aklının, mülkiyet ihtiyaçlarımızın; hükümet de insan davranışlarının hâkimi olarak insanın köleliğinin kalesini teşkil ediyor. Goldman, tüm bu hâkimler karşısında yaşadığımız değersizleşmeye, ruhun ve bedenin aşağılanışına odaklanıyor.
Goldman’ın söyledikleri, sade bir çeviriyle aktarıldığından, iktidarın kuşatması altında kalan tüm kitlelere seslenebilecek kadar açık; dahası Goldman, fikirlerin karmaşıklığından ziyade pürlüğü ve parlaklığını temsil ediyor. O güncelin, gündeliğin yöntemini reddediyor. Dahası gündelik olanın ve sistemin bize hükmetmek için ortaya koyduğu argümanlara da argo tabirle ‘posta koymayı’ çok iyi beceriyor. Suç kavramını, suçun gerekçelerinden uzakta irdeleyen devlet bakış açısını ve ‘suç bastırma aracı’ olarak devleti, şiddeti ve şiddetin anlamını masaya yatırıyor. Dahası, tüm hakimlerin arkasına kapitalist ihtiraslarını gizledikleri o malum kavrama ‘insan doğası’na da değinmeden geçmiyor. Belki de burada kalemi Goldman’a bırakmak yapabileceğimiz en akıllıca iş oluyor: “Ancak bugün, herkesin ruhu bir hapishaneye kapatılmış, bütün yürekler zincire vurulmuş, yaralı ve sakatlanmışken insan doğası diye bir şeyden nasıl bahsedebiliriz ki?”
Goldman bize dev tutsaklığımızı hatırlatmaktan hiç çekinmiyor. O zincirlerimize duyduğumuz o garip sevdayı sorguluyor, onla kavga ediyor. Esaret altındaki hayvanların laboratuvarlarda gözlenmesinden farkı olmayan ‘doğamıza dair’ dayatılmış gerçekliklerin köklerini kazıyor. İnsan doğasına maledilmiş tüm ‘yalanların’ hesabını soran Goldman, kendi gerçekliğini yaratmak adına yola çıkmaktan da bir an olsun geri durmuyor. O belki de Zizek’in Badiou’yla yaptığı ünlü tartışmada vardıkları sonucun çok öncesinde yazdığı metinlerinde filozoflara yüklenen ‘farklı bir soru sorma’ ve ‘farklı bir bakış açısı yaratma’ işini de, siyasal olarak bir çözüm üretme işini de üstleniyor. Bu nedenle hem çağının alternatif bir düşünürü olarak hem de siyasal bir simge olarak rolünü fazlasıyla yerine getiriyor.
Tüm baskılara inat
Goldman anarşizmin sadece slogandan ibaret olan algısını kırıyordu; kitap da sloganların hayata aktarımı sürecinde tam olarak görevini kavramış bir militanın hayat görüşlerini yansıtıyor. Belki de Goldman, görüşleriyle bugün için ‘yeni’ bir bakış açısı sunmuyor gibi görünebilir; ancak Goldman’ın Agora Kitaplığı tarafından yayımlanan ‘Anarşizm Neyi Savunur?’ kitabı birçok bağlamda Goldman’ın farklı siyasal pozisyonlarda geçen ve anarko bir sosyalist olarak bugüne ciddi bir miras bırakan hâlini çok iyi tanımlıyor.
Onun, Rus devrimine dair şu sözleri kadın bir antiotoriterliğin samimiyetini kanıtlar nitelikteydi: “... Rusya’daki ilave hayal kırıklığım tüm tarih boyunca otorite, hükümet ve devlet, daha önce bu kadar içsel olarak statik, gerici ve hatta karşı-devrimci olmamıştı. Kısacası, devrimin bizzat anti-tezi.” Onun çizgisi, kızıl bürokrasiden, devlet totaliterliğine tüm baskılara inat çizilmiş gibiydi. O, erkek egemen sistemin kendi muhalefetini bile kurguladığı bir dünyada eril bir iktidar sevdasıyla dalga geçen bir kadın olarak öyle ya da böyle anarşizme merhaba demek isteyenler için fazlasıyla sağlam bir kaynak.
Sarphan Uzunoğlu / Radikal Kitap
ANARŞİZM NEYİ
SAVUNUR?
Emma Goldman
Çeviri: Derya Kömürcü
Agora Kitaplığı
2012, 144 sayfa, 13 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder