Önceleri sıcak bakmadığı Twitter'a üye olduktan
sonra, her gün belirli bir konuda tweet'ler yazmaya başladı. Yazdıkları
çok beğenilen ve kısa sürede hatırı sayılır bir takipçi kitlesi edinen
yazar Mehmet Eroğlu ile sosyal medya serüvenini konuştuk
- Twitter'la ne zaman tanıştınız?
- Twitter'dan bana ilk söz eden dört ya da beş ay önce, Faruk
Bildirici oldu. Hesabımın olup olmadığını sorunca, ben de ona 'Böyle
işlerle ilgilenmiyorum,' diye cevap verdim. 20 gün önce, 15 Eylül'de son
romanım Fay Kırığı 2: Emine çıktığında bazı röportajlar için
İstanbul'a geldim. Bu kez de kardeşim mutlaka bir Twitter hesabımın
olması gerektiğini, orada düşüncelerimi geniş bir kitleyle
paylaşabileceğimi söyledi. O akşam pek ikna olmadım. Ancak ertesi gün
Gezi Pastanesi'nde bir öğrencim ve Agora yayınevinin editörü Osman
Akınhay da aynı konu üzerinde - 'Bu bir gereklilik,' diye- ısrar edince,
'Acaba mı?' diye düşündüm. Ardından neler oldu, sen de biliyorsun,
oradaydın. Hemen bana bir hesap açıldı ve böylece Twitter macerası
başladı. Ancak sitedeki ilk tweet'leri okuduğumda doğrusunu söylemem
gerekirse bu yeni uğraş bana pek cazip görünmedi. Bir kere kendim
hakkında konuşmayı sevmem. Gerekmedikçe göz önüne çıkmam. Roman,
dersler... Vakit de yok. Sonra birden benden yıllardır, Ankara'da
verdiğim yazma seminerlerini İstanbul'da, İzmir'de, Bursa'da neden
tekrarlamadığımı soranları, sitemkar soruları, notlarımı yayınlama
istekleri hatırladım. Kendim hakkında değil, yazmak, edebiyat,
edebiyatın sorunları ve politika konusunda görüşlerimi paylaşabileceğimi
düşününce neden olmasın dedim.
- Twitter'ı kullanma prensipleriniz var sanırım. Nedir onlar paylaşır mısınız?
- Her gün bir tema seçiyorum. Edebiyat, yazmak, hayat, insan, kadın,
aşk, yolculuk, iyilik, kötülük gibi ve bu konu hakkında 140 vuruşluk
altı ya da yedi tweet atıyorum. Bu tweet'ler art arda okunduğunda küçük
bir deneme gibi de algılanabiliyor. Bundan üç yıl önce, öğrencilerim,
yazdığım 12 romandan aforizma niteliğindeki bazı cümleleri seçerek bir
kitap hazırladı. Ondan da yararlanarak, seçtiğim deyişleri merkeze
alarak kısa denemeler yazmak da denebilir yaptığıma. Bunu sürdürürken
dikkatle gözettiğim bir konu var: Kendimden mümkün olduğunca az söz
etmek, karşılıklı konuşmalardan kaçınmak, kendimin ve okuyanın zamanını
iyi kullanmaya çalışmak.
- Sosyal medyayı sevdiniz mi? Yani ortamı nasıl buldunuz? Türkiye gibi mi?
- Karmaşık ve karışık. O kadar farklı tellerden çalıyor ki,
tweetler. Haber veren, görüşlerini özetleyen de var, örtülü/örtüsüz
narsisizm, teşhircilik ve röntgencilik de mevcut. Paylaşılan
yalnızlıklar, dertleşmeler, yazma cesareti edinmek, kendini ifade etmek
isteyenler. Tam bir kargaşa. Hayat gibi. Ama Twitter, politik ve
toplumsal konularda örgütlenme, kamuoyu oluşturma konusunda da çok
etkili bir araç. Ayrıca demokratik de. Herkes düşüncelerini ifade
edebiliyor. Bir anlamda her ses duyuluyor. Sosyal medyayı sevip sevmeme
konusuna gelince: Ben bu olanağı yararlı olduğunu düşündüğüm bir biçimde
kullanmaya çalışıyor, bir anlamda yazma eyleminin devamı sayıyorum.
Özetle bu işi edebiyat propagandası için yararlı bir fırsata dönüştürme
kararındayım. Malum, edebiyatımız son yıllarda isyankarlığını, insani
değerlerini sanki unuttu. Biraz saldırganlaşmasından bir kötülük gelmez.
Unutmayalım, eğer edebiyat hadım edilirse, toplumun vicdanı da
sığlaşır.
- Twitter'ın nasıl bir işlevi oldu hayatınızda?
- Benim gündelik yaşamımda her gün tekrarladığım bazı düzenli şeyler
vardır: İlki, uyandığımda öfkelenecek bir konu bulmak. Öfke, insana
günlük enerji, değiştirme cesareti verir. Sonra spor, ders verme ve
tabii yazmak. Twitter'a da her gün, iki kez, 15 ya da 20 dakika
ayırıyorum. Bu sürelerin dışında açmıyorum. Telefonum da öyle marifetli
değil. Karşılıklı -yakın ya da eski tanıdıklarım dışında- kimseyle
haberleşmiyorum. Benden bahsedenlere çok gerekmedikçe cevap vermiyorum.
Hiç unutmadığım bir gerçek var: Benim asli görevim roman yazmak.
OKUYUCULAR DAHA FAZLA TWEET YAZMAMI İSTİYOR
- Twitter'a girdikten sonra nasıl tepkiler aldınız?
- Şaşırtıcı. Evet, aldığım olumlu tepkileri en kısa şekilde böyle
tanımlayabilirim. İlginç şeyler de oluyor. Her gün daha fazla tweet
yazma konusunda istek alıyorum. Bir iki gün seyahatteydim, topu topu bir
gün yazmadım. 'Neredesiniz, neden bu sabah yazmadınız,' ya da 'Neden
hâlâ yazmadınız?' gibi sayısız ileti aldım. Bilirsin, yırtıcılar önce
avın en iyi -yani en çok kalori verecek- parçasını yerler. Okur da öyle;
yoğun, özlü biçimde ifade edilmiş yazıları dikkat ve istekle okuyor.
Akıl ve yüreklerine yönelen farklı bir şeyi hemen algılıyor, olumlu
tepki veriyor. Beni Twitter'a daha fazla vakit ayırmaya kışkırtan bu
içten tepkilere rağmen bilinmeli ki, artık hayat benim için kalan zaman.
O zamanı da roman ve vakit bulursam, oyun yazarak dolduracağım.
SABAH
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder