roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

9 Ekim 2012 Salı

Hobsbawm çağı biterken

Marksist düşünün önde gelen isimlerinden Eric Hobsbawm 95 yaşında öldü. Fransız Devrimi’nden 1990’lara kadarki zaman dilimini kendi Marksist perspektifiyle anlattığı ‘çağ’ dizisi, modern zamanları anlamak için hâlâ temel başvuru kaynağı niteliğinde


“Kafayı milliyetçiliğe takmışsınız, facebook’tan devrim yapılan bir yüzyıldayız; milliyetçilik mi kaldı” diyordu bir web yorumcusu, “Ermeni meselesi”yle ilgili bir politik kampanyayı eleştirirken. Yorumcu bir ‘mesele’nin olduğunu kabul etse de, daha çok ‘takmış olma’ya takmıştı. “Daha gerçek sorunlar varken 19. yüzyıldan kalma bir ideolojiyle uğraşmanın zaman kaybı olduğu”, “önümüze bakmamız gerektiği”ni telkin ediyordu yazar.

Tarih de herhalde bunun için var: Temenni ve iyi dileklerin rahatlatıcılığıyla mayışmamak için ‘olanları’ anlamak ve ‘olacaklara’ hazırlanmak.

“(…) ‘millet ve ‘milliyetçilik’ artık, böyle tanımlanan politik birimleri, hatta bir zamanlar bu sözcüklerle tanımlanan duyguları –bırakın çözümlemeyi- tanımlamak için bile uygun terimler değildir. Milliyetçiliğin milli devletin gerilemesiyle birlikte bir gerileme içine girmesi imkânsız değildir. (…) O günün yakın olduğunu iddia etmek saçma olur. Ama bunun en azından tasarlanabileceğini umuyorum. Her şey bir yana, tarihçilerin milletler ile milliyetçiliğin incelenip analiz edilmesinde en azından biraz ilerleme kaydetmeye başlamaları bu fenomenin zirve noktasını geride bıraktığını düşündürmektedir. Hegel’in dediği gibi, bilgelik getiren Minerva’nın baykuşu alacakaranlıktan çıkmaktadır. Onun şimdi milletler ile milliyetçiliğin etrafında dolanması iyiye işarettir.”

20. yüzyıl Marksizmi’nin bir özeti

Eric Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilik’in son bölümünün (‘Yirminci Yüzyılın Sonunda Milliyetçilik’) sonunda böyle diyor. Milliyetçiliğe ‘takmış’ Marksist bir tarihçi olarak Hobsbawm, milliyetçiliğin tarihsel bakımdan önemsiz hale geldiğini söylüyor, olgusal olarak bittiğinden, artık önümüze bakmamız gerektiğinden söz etmiyor. Gençliği Almanya ve Avusturya’da geçen, bizzat Nazi iktidarının uygulamalarına tanık olmuş bir tarihçi olarak Hobsbawm’ın ‘Dünya Nasıl Değiştirilir’ sorusuna temenni ve iyi dileklerle yanıt vermediği açık.

Geçen yıl yayımlanan Dünya Nasıl Değiştirilir, 20. yüzyıl Marksizmi’nin bir özeti. Tristram Hunt’a verdiği röportajda Hobsbawm, Marx ve ardıllarının incelenmesinin –tıpkı milliyetçilik üzerine yapılacak çalışmalar gibi- hâlâ önem taşıdığını söyleyip ekliyor: “Genç erkeklerin ve kadınların kendilerini solda hissetmeleri, yapabilecekleri tek şeyin borsada bir iş bulmak olduğunu düşünmelerinden iyidir” diyor.

Eric Hobsbawm milliyetçilik üzerine çalışanların temel referans kaynaklarından biri olsa da pek çok yerde olduğu gibi Türkiye’de asıl olarak –Kısa 20. Yüzyıl’la birlikte- Devrim, Sermaye ve İmparatorluk çağı ‘dörtlemesi’yle tanınıyor. Fransız Devrimi’nden 1990’lara kadarki zaman dilimini kendi Marksist perspektifiyle ve yine kendine has yalın üslubuyla anlattığı ‘çağ’ dizisi, modern zamanları anlamak için temel başvuru kaynağı niteliğinde.

Hobsbawm’ın bir diğer özelliği de caza olan tutkusuydu. New Statesman’a Francis Newton mahlasıyla (Billie Holiday’in grubunda trompetçi olarak yer almış komünist bir cazcı olan Frankie Newton’dan esinlenerek) caz üzerine yazılar yazıyordu.

Yüzyıla yaklaşan hayatıyla Hobsbawn, akla Bertrand Russell’ı getiriyor tabii. Her ikisi de ilerleyen yaşlarına rağmen dünya meseleleri üzerine büyük bir canlılıkla fikir yürütmüş, yazılar kaleme almış düşün insanları. Ve asıl önemlisi yaşayıp gördükleri onca şeye rağmen tüm birikim ve deneyimlerini daha iyi bir dünyanın olanaklı olduğuna dair bir umuda yatırabilmiş olmaları.

Hobsbawm’ın bir de daha mütevazı çalışmaları var ki ikisinden söz etmek gerekli: Biri Türkçeye de çevrilmiş olan Haydutlar... ‘Sosyal haydutluk nedir?’, ‘Erdemli soyguncu’, ‘Haydutlar ve devrim’ gibi bölüm başlıklarından ne kadar keyifli bir kitap olduğu çıkarılabilir. Galiba yeni baskısı yapılmadı... Diğeri ise henüz Türkçesi olmayan ‘Captain Swing’... 19. yüzyıl İngilteresi’ndeki Swing isyanlarını anlatıyor. İsmi olup da (yerel zorbalara ve mülki amirlere gönderilen Captain Swing imzalı tehdit mektupları!) cismi olmayan bir isyancı. Fikir insanlarını anmanın en iyi yolu yazdıklarını okumak olsa gerek.

Berbat bir yüzyılda yaşadı

1917’de Mısır’da doğan Hobsbawm, hayatı boyunca radikal sosyalist fikirlere bağlılığını sürdürdü. İki yaşındayken, her ikisi de Yahudi olan İngiliz babası ve Avusturya uyruklu annesi önce Viyana’ya, sonra Berlin’e taşındı. Küçük yaşta öksüz kaldı ve amcasıyla yaşamaya başladı.

14 yaşındayken yükselen faşizm karşısında, komünist partisine katıldı. 1933 yılında Almanya’da Adolf Hitler’in Nazi yönetimine geçilirken, Londra’ya taşındı. Cambridge’de doktorasını tamamladıktan sonra 1947’de Birkbeck College’da ders vermeye başlayan Hosbawm, ilk kitabını bir yıl sonra yayımladı. 30’u aşkın kitabında, 19. yüzyıl sanayisini ve devrimlerini, ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan Avrupa’da sosyalist rejimlerin yıkılışını irdeledi. “İnsanlık tarihinin en olağandışı ve berbat yüzyılında yaşadığını” söyleyen Hobsbawm, komünizmin 20. yüzyılda aldığı yenilgiye rağmen Marksist ideallerinden vazgeçmedi.


Hobsbawm’ın Türkçeye çevrilen eserleri

İlkel Asiler, Eşkıyalar, Tarih Üzerine, Fransız Devrimine Bakış, Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991 Aşırılıklar Çağı, Geleneğin İcadı, Devrimciler, İmparatorluk Çağı 1875-1914, Sermaye Çağı 1848-1875, Sanayi ve İmparatorluk, Devrim Çağı 1789-1848, Milletler ve Milliyetçilik.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder