roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

12 Ocak 2012 Perşembe

Woody Allen: Altın Çağı Bitmeyen Adam


Ünlü birini tanımlamakla, başarılı birini tanımlamak arasında büyük farklılıklar olabiliyor, ünlülükte hamasi sıfatlar yeterli olacakken başarı bir ölçüt istiyor. Açıkçası hem ünlü hem de başarılı bir yönetmen olarak Woody Allen'ı tanımlarken şu sıradan tanımlamaların ötesine geçmek şart: Karl Marx ve Albert Einsetin'dan sonra gelmiş gecmiş en akıllı Yahudi, bir araştırmaya gore New Yorklu entelektüel kadınların en beğendiği erkek, Hannah ve Kızkardeşleri, Annie Hall gibi filmleri yapmış olan adam. 

Konu Woody Allen olduğunda işin içine hem sokağın dili giriyor, hem bastırılmış cinsel arzular, hem de kendisinden sürekli 'komik' olması beklenen bir adamın inceden inceye hissetmeye başladığı o suçluluk duygusu. Allen, bu suçluluk duygusunu iyi kaldırıyor, dahası bastırılanları sokağın diliyle içimize salıvermek de onun en iyi altından kalktığı iş.

Agora Kitaplığı'nın yayınladığı  Robert E. Kapsis ve Kathie Coblentz tarafından derlenen Woody Allen kitabı ise bu sanat adamının varlığına düşülmüş bir not. Üstelik bu not, tek başına övgülerden bir demet değil; aksine fazlasıyla eleştirel bir ürün. Dünyaca ünlü gazetelerin uyanık muhabirlerinin soruları Allen'ı savunma makamına yolladığı kadar, onu pohpohluyor da. Bazen, iki denk arasındaki sohbetin dayanılmaz mücadeleci ruhuna tanık oluyorsunuz, bazen de yönetmenin muhabiri dişlerinin arasında sıkıştırmasına.

Kitaptan anlaşılan şeylerden biri şu ki, Allen aynı röportajlar serisindeki diğer yönetmenlerin aksine kendine olan aşkını her şeyin ötesine koymuyor; bu onun kendini sevmediği anlamına kesinlikle gelmesin, alışıldık 'anlaşılmamış yönetmen' egosu yahut saldırganlığı kesinlikle Allen'ın sokağına uğramıyor. Allen, saldırgan bir söyleşi vermemeyi teknik olarak yeğlemiyor, olanı ortaya dökmek onun söyleşiden anladığı şey.
Yönetmenin söyleşilerine 'nasıl' geldiği de aslında kim olduğundan daha mühim. O her ne kadar “İzninizle gerçek dünyaya dönmek zorundayım,” demiş  olsa da asker üniformasıyla geldiği röportajları hayatının şovlaşan yanını gözler önüne seriyor. O, bu dünyanın ahlâki normlarından ve çürümüşlüğünden uzakta bir yerde yaşıyor, filmlerinde anlattığı aileler aslında kendi kafasındaki ailenin yapısını bozmak adına ortaya koydğu birer deneme, üstelik başarılı denemeler bunlar.  O kesinlikle kaybettiği bir hayatı varsa -ki var-, onla kavgalı değil, dahası röportajlarında konu merak edilen biri olarak kendisine geldiğinde, 'ben' dediği şeyi ortaya koyarken fazlasıyla cüretkâr olabiliyor.

O'nun cinselliğe bakışındaki daimi 'edepsizlik', hepimizi cezbeden bir dünyaya çağrı gibi, seksi kendisi için uzak bir ihtimal gibi gösterirken, aslında onun kolay ele geçirilebilir olduğu koşullara açıkça eleştiri sunuyor. O aşkı anlatırken, işin içine aldatmayı katmaktan çekinmiyor, ilişkilerin doğasına hakim. Sokak tabiriyle, tanrının bildiğini kuldan saklamıyor. Zaten röportajlarla dolu bu kitabı okunmaya değer kılan da tam da bu samimiyet oluyor. Ebru Kılıç'ın çevirisiyle Agora Kitaplığı aracılığıyla yayına sunulan kitap 288 sayfadan oluşuyor. Sürekli artık öyküleri bitmiştir denen; ama her seferinde benzer bir temayı bambaşka bir öyküyle önümüze bırakıp bu menüye hayranlıkla bakmamızı sağlayan Allen, altın yıllarını hiç bitirmiyor. O'na ve sinemasına bağlı olanlar içinse keyifli seyir ve okuma imkanları da buna bağlı olarak eksik olmuyor...



SARPHAN UZUNOĞLU - TARAF KİTAP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder