roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

6 Şubat 2012 Pazartesi

Erden Kıral'ın Aynadan Yansıyan Hatıralar'ı Sabah Kültür-Sanat'ta

Erden Kıral, Aynadan Yansıyan Hatıralar adlı anı kitabında ülkücülerin Yılmaz Güney'i cezaevinde öldürme girişimini anlatıyor. Ama hayranı olan bir başka ülkücü Güney'e haber verince girişim başarısız olmuş. 


Olkan Özyurt - Sabah


 Biz, sinemamızın usta yönetmenlerinden Erden Kıral'ın son filmi Kuş'u beklerken, yönetmen anılarını yazdığı Aynadan Yansıyan Hatıralar kitabıyla karşımıza çıktı. Agora Kitap'tan çıkan kitapta Kıral, 1965'ten günümüze kadar gelen çetrefilli sinema macerasını ayrıntılarıyla anlatıyor. Kanal, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkari'de Bir Mevsim, Ayna, Mavi Sürgün, Dilan gibi uluslararası alanda başarılı olan pek çok filme imzan atan Kıral, yaşadıklarını içtenlikle anlatarak bir taraftan kendisiyle hesaplaşıyor diğer yandan da tarihe not düşüyor. Kıral'ın yönetmenlik yaşamı başarılarla, kimi sansasyonel olaylarla ve hayal kırıklıklarıyla dolu... Kıral kitabında, Yol filmindeki 'el çektirilme' olayının perde arkasını, başlamadan biten Hollywood macerasını, Berlin'de ödül aldıktan sonra Türkiye'de göz altına alınışını ve Yılmaz Güney'in hapishanede ülkücüler tarafından nasıl öldürülmek istendiğini detaylı bir şekilde yazmış.
YILMAZ GÜNEY HAPİSTEKİ HAMAMDA ŞİŞLENECEKTİ: "Cezaevinde Yılmaz'ın 'işini bitirmek' için, adi suçtan bir mahkûmu içeriye alıyorlar. (Organize işler.) Ülkü Ocak'lı bir genç Yılmaz'ın koğuşuna yerleşiyor. Yılmaz ise kendisine tuzak kurulduğunu önceden öğrenmişti. Çünkü onun Ülkü Ocakları'ndan hayranları vardı, bunu biliyorduk... Hamam günü o genç hamama gidecek ve hamamda Yılmaz'ı şişleyecekti. Yılmaz ise o gün daha erken hamama gider ve bir kurnanın başında beklemeye başlar. Adam gelir ve onun yanındaki kurnaya oturur. Yılmaz gencin elindeki havlunun içine konmuş şişi görür, sabunlanmaya başlayınca Yılmaz elindeki kaynar su dolu tası onun yüzüne fırlatır, üzerine atlayıp şişi ele geçirir, boğuşurlar, sonunda genç pes edip, her şeyi itiraf eder." 

ŞERİF GÖREN'E AYIP ETTİ: "Bayram'ın (Yol'un ilk versiyonu) çekimlerine (Ayvalık'ta) başladım. (...) Bir gece Fatoş otele geldi, "Yılmaz filmi durdurdu," deyiverdi. (...) Ben İzmir üstünden İstanbul'a, evime döndüm. Eşim (Tezer Özlü) beni karşısında görünce çok şaşırdı. Olayı anlattım. "Üzülme, sen iyi bir yönetmensin. Yoluna devam etmelisin," dedi. Yaşamımın en karanlık dönemiydi. Yeşilçam'da kazan kaynıyordu. "Erden çekemedi," diyorlardı. Güney Film bu filme devam etmek istedi, ama çok uzun süre çalışacak oyuncu ve teknisyen bulamadılar. (...) Sonra filmin yönetmenliğini Şerif Gören üstlendi. (Film Altın Palmiye kazandı.) Ama Yılmaz Güney'in gölgesinde kaldı. Fransız dağıtımcısı haklı olarakYol filmini Güney'in üzerinden tanıttı, çünkü Şerif tanınmıyordu. Bu doğru bir stratejiydi. Ancak burada duralım: Yılmaz Güney, Şerif'in adının afişin içinde kaybolmasına itiraz etmedi, sessiz kaldı. Bu, Şerif'e karşı bir ayıptı. Şerif'in bugün bile bu konuda incinmiş ve mağdur olduğunu düşünüyorum." 



BAŞLAMADAN BİTEN HOLLYWOOD MACERASI: 
"Cannon Prodüksiyon yapımcısı Menahem Golan'a Robert Altman, "Erden Kıral adlı bir yönetmen var. Neden onunla çalışlmıyorsun?" demişti.(...) Hanna Schygulla ona beni tanıdığını, filmlerimi gördüğünü söyleyince bir anda adım gündeme gelmişti. Kısacası, Menahem Golan benimle bir film yapmak istiyordu. Yapımcı M. Golan Venedik Film Festivali'nde buluşalım mı diye uçak bileti gönderince Venedik'e gittim. Hanna da daha sonra geldi "Filmi Venedik'te çek, adı da 'Venedik'te Fırtına' olsun" dedi. (...) Bir filmin starıyla yönetmeni anlaşamaz, didişmeye başlarsa yapımcı o filme yatırım yapmaz. Nitekim öyle de oldu. Ve benim Hollywood maceram başlamadan bitti. Halbuki Cannon, filmin afişlerini bile bastırmıştı." 

MÜREN VE ŞORAY'IN AFİŞ GERGİNLİĞİ: 
"Düğün Gecesi adlı bir film gerçekleştiriyorduk. Oyuncu kadrosunda Türkan Şoray, Zeki Müren ve Ajda Pekkan vardı. (...) Bu filmin afişi de sorun olmuştu: Zeki Müren adının Türkan Şoray'ın üstünde yazılmasını istiyordu. Türkan Şoray ise kendi adının yazılmasını... Sorunu Osman Seden, afişte her ikisinin adını çapraz, artı işareti şeklinde yazarak çözdü." 

İLK FİLMİM HÂLÂ GENELKURMAY'DA, VERİLMİYOR: 

"1968 yılında Saklambaçgazetesine Kadir İnanır'la Kum Çiçeği adlı fotoroman çekmeye başladım. Daha sonraları 35 mm.'lik orta metrajlı Kumcu Ali Yaşar adlı ilk filmimde birlikte çalıştık. Dolayısıyla, Kadir İnanır film setini ilk kez benim setimde gördü. Evimdeki halıyı satarak işe başladım. İlk sermayem buydu. Bu film ne yazık ki Güney Film'in deposundan Sıkıyönetim tarafından alındı ve kaybedildi. Ben, birkaç yıl önce basın üstünden Genelkurmay'dan filmi geri istedim ama sonuç alamadım." 

KEMAL SUNAL'I UÇAKTA ZOR YATIŞTIRDIK: 

"Kemal uçaktan (Moskova'ya gidiliyor) korkuyordu. Havaalanında lokantada Arif Keskiner, Kemal'e bir şişe içki içirdi. Kemal zom olmuştu. Uçağa iki kişinin kolunda bindi ve sızdı. Ama bir süre sonra ayıldı, çok tedirgindi. Uçakta Azerbaycan basketbol takımı oyuncuları da vardı. Moskova'ya yaklaşırken içlerinden biri, "Tabak göründü, biraz sonra düşeceğiz," deyince Kemal yeniden sarsıldı, zor yatıştırdık. Azeri dilinde 'tabak'sözcüğü 'alan', 'düşmek' fiili de 'inmek' fiiline tekabül ediyordu." 

BERLİN'DE ÖDÜL TÜRKİYE'DE KELEPÇE: 
"Berlin Film Festivali'nde Seçici KurulHakkâri'de Bir Mevsim'e Altın Ayı'yı vermiş. (...) Ne ki sabah nihai toplantıda ödül, Gümüş Ayı'ya çevrilmişti. "Türkiye Mayıs ayında Cannes'da Büyük Ödül'ü (Yol) aldı, sırasını savdı," falan denmişti. Hakkâri'de Bir Mevsim 'olağanüstü orijinalliğinden ötürü' Jüri Büyük Ödülü'ne layık görüldü. Film bunun yanı sıra dört ödül daha kazandı ama ben kırgındım. Çünkü film Türkiye'de Sıkıyönetim tarafından yasaklanmıştı.(...) Festival bitince İstanbul'a döndüm. Havaalanında polis beni gözaltına alıp, kalorifer peteklerine kelepçeledi: "Yasaklı filmi neden festivalde gösterdiniz?" Sorun buydu. Bense, "Filmin Alman ortağı var, onun tasarrufuydu," dedim ve beni salıverdiler." 

TAMER'DEN İTHAM: VATAN HAİNLERİ: 

"Berlin'de yaşarken film (Ayna) İstanbul Film Festivali'nde yarıştı. İstanbul'a gelmek istediğimde güvendiğim bir arkadaşım, "Gelme, ortalık karışık" demişti. Tercüman gazetesinde Rauf Tamer, Vatan Hainleri başlıklı bir yazı yazdı. Filmi neden Yunanistan'da çektiğimizi soruyor ve bize saldırıyordu. Berlin'de ormana gidip bir ağacın altında ağladığımı hatırlıyorum." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder