roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

20 Ekim 2011 Perşembe

Şiirinizi Nasıl Okurdunuz...


Vladimir Mayakovski’nin Adam Yayınları tarafından yıllar önce yayımlanan Şiir Nasıl Yazılır? kitabını gördüğümde büyük bir heyecanla almış, acaba şiirin nasıl yazılabileceğini bu büyük Sovyet şairi bize gösterebilecek mi diye meraklanmıştım. Bir yandan aklımda “şiir nasıl yazılır?” sorusunda bir yanlışlık olduğu fikri vardı. Kitabı okuyunca da hayal kırıklığına kapılmış, şiirin şematik bir üretimden geçirilmesini kabullenememiştim. Şairin karalamalarla dolu mütevazı not defterlerini beklerken, bir şiir fabrikasında, bir dize makinesini izliyormuşum hissine kapılmıştım.

YAZI: YANKI ENKİ , TARAF KİTAP

Terry Eagleton’ın Şiir Nasıl Okunur kitabını gördüğümde ise hiç endişelenmeden okumak istedim. Bunun nedeni ne olabilirdi? Biri şiir yazmak, diğeri de şiir okumak hakkında okura yol gösterme niyetindeydi. Nazım Hikmet, Mayakovski için “o bizim öğretmenimizdir” demişti. Eagleton ise şair bile değildi. Diğer kitaplarından bildiğimiz kadarıyla öncelikle iyi bir eleştirmen, edebiyat kuramı konusunda usta bir yazar, bir kültür yorumcusu. Bu kitabın bazı bölümleri söz konusuysa iyi bir okur öncelikle.
Eagleton da Mayakovski’nin zamanında yaptığı gibi kitapta yer verdiği şiir okuma örneklerinde ölçülere, uyaklara, dize şablonlarına, hatta bazen tek bir harfe kadar eğilip yakından bakıyor, ancak onunki daha çok alternatif bir okuma çabası. Belki de bu kitabın ismini şöyle değiştirebilirdik: “Terry Eagleton Şiiri Nasıl Okur?”
Bu alternatif okumalarda zaman zaman çözümleme yapmaya girişiyor Eagleton. Bazen acımasızca eleştiriyor şairleri, hatta dalga geçiyor. Kimi şiirlerin içeriğine kiminin de formuna yakından bakıyor ve içerik ile biçimin o ünlü mücadelesinin izini sürüyor. Bazen sanki aklına ilk geleni paylaşıyor bizle, bazen de bizi derinlemesine analizlerle baş başa bırakıyor. Yine de o İngiliz mizahını hiç esirgemiyor. Belki bir Nick Hornby değil ama, insan Eagleton’ı okurken de hiç beklemediği bir anda, kitabın belki de en ciddi yerinde bir kahkaha patlatabiliyor.
Sade okurla uzman edebiyatçı kimlikleri arasında gidip geldiği bölümlerde bizi iyi şairlerle ya da iyi bildiğimiz şairlerle başarılı şairlerin ayrımına davet ediyor Eagleton. William Blake’in “Kaplan” şiiri hakkında altını çizmemiz gereken şeyler söylüyor. Dylan Thomas’ın bir şiirini yerin dibine batırırken şaşırıyoruz. T.S. Eliot’ı ciddi edebiyat eleştirisinin nesnesi haline getiriyor ve içeriğe karşı formun nasıl kullanıldığını ve bunun modernizmdeki rolünü açıklyor. Konular ilerledikçe sık sık W.B. Yeats’e geri dönüyor. Keats’in hakkını veriyor. Robert Browning’in “Porphyria’nın Aşığı” şiirine okuru ters köşeye yatırarak yaklaşıyor. Eagleton okudukça okur da okuyor ve belki bugüne kadar onlarca defa okuduğu dizelerle farklı anlamlarda buluşuyor.
Şiir okurları için bir elkitabı değil bu. Özellikle bazı bölümlerinde, belki de Eagleton’ın İngiliz edebiyatı dersi alan öğrencilerini aklından çıkararak yazdığı bölümlerde deneme benzeri bir üslup ortaya çıkıyor. Kitabın son bölümünde yazarın kendi seçtiği dört şiire yer vermesi ve oldukça öznel bir edebiyat eleştirisine tabi tutması bu üslubun bir örneği. Eagleton yazdığı önsözde bu kitabın öğrencilere de yönelik olduğunu söylüyor. Kitabı okuyup bitirdiğimizde, şiirin nasıl okunacağına dair bir ders almış gibi hissetmiyoruz. “Demek ki bir şiir böyle de okunabilir,” diyoruz.
Şiir Nasıl Okunur, edebiyat eleştirisi akımlarının eşliğinde ilerleyen kuramsal bir şiir incelemesi de değil tam olarak. Tıpkı Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı kitabında yaptığı gibi, bir teori oluşturmanın izinde olmasa da, o da öznel his ve algıların, deneyimlerin, bireysel okumaların peşinden gidiyor. Eagleton burada bir okur; şairlere de okuyarak sesleniyor. Okurken hissettiklerini, biriktirdiklerini diğer okumalarının verdiği zenginlikle birleştirip elini güçlendiriyor. Diğer yandan, bir şiir teorisinden bahsetmenin aslında çelişkili bir girişim olduğunu daha kitabının başlarında vurgulamayı da unutmuyor. Şiirin hissedebileceğimiz şeylerle ilgili olduğunu düşünen romantik şairlerin, şiir geleneğinde ne kadar önemli bir yeri olduğunu hatırlatıyor bize.






Eagleton gösteriyor ki, bir yandan öznel, bir yandan kamusal bir karakteri var şiirin. Bir taraftan retorik önemli bir rol oynuyor yazarın şiir çözümlemelerinde. Şiirin düzyazıdan farkı, hayal gücünün anlamı, hatta noktalama işaretlerinin kullanımı da Eagleton’ın okumalarının önemli ayrıntılarını oluşturuyor.
Tüm olumlu yanlarına rağmen Şiir Nasıl Okunur’un tartışmaya açık bir sorunu var. Sonuçta bir şiir eleştirisi yapıtını okuyoruz ve kaçınılmaz olarak dilin kendisi üzerinde açılan kapılarla buluyoruz yolumuzu. Ne var ki verilen örneklerin hepsini Türkçe çevirisinden okumak durumundayız. İster şiirin başka bir dile çevrilemez bir tür olduğunu düşünün, ister hakkı verilerek çevrilebileceğine inanın, şiirin uyağıyla ve ölçüsüyle yakın okumaya tutulduğu bir metinde çeviriyle beraber bazı noktaların, duyguların, ritmin ve tonun karşılıkları bulanıklaşabiliyor. Bu da şiirin çevirisindeki sorunların değil, şiirin kendi doğasının ve tercih edilen şiir analiz yöntemlerinin bir sonucu.


Dikkatli çevirmen Kaya Genç sayesinde en azından kötü ya da yetersiz bir çeviriyle karşı karşıya değiliz. Genç’in metin içinde verdiği özgün İngilizce karşılıklarla –tabii eğer İngilizce biliyorsak– Eagleton’ın parmak bastığı detayları takip edebiliyoruz. Eğer imkan varsa bu kitabı okurken yanında şiirlerin orijinallerini de bulundurmak Eagleton’ın “Şiir Nasıl Okunur?” sorusunun yanıtını ararken daha verimli bir okuma sağlayacaktır. Şiir çevirisi edebiyat dünyası için hep kalıcı olacak bir tartışmanın konusu olsa da, şiir okuru bu kitabın çevirisinin kendisi için her zaman geri dönülecek değerli bir edebiyat incelemesi olduğunu gönül rahatlığıyla kabul ediyor.
Mayakovski’nin Şiir Nasıl Yazılır? kitabını okuduktan sonra değil, ama Eagleton’ın kitabını okuduktan sonra şiir yazmaya niyetlenmek sanki daha olası gözüküyor. Şiirin yazılmasından ziyade okunmasının incelikleri okuru şiirin edebi değerinin içine daha çok çekiyor. Bu kitabın kütüphanede durması gereken yer ise, sözlüklerin ve dilbilgisi kitaplarının biraz ilerisinde, şiir kitaplarının hemen altındaki edebiyat eleştirisi rafı olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder