roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

13 Temmuz 2012 Cuma

Numan Kurtulmuş'un Pazarlıkları ve HAS Parti Fiyaskosuna "Emine" Romanından Bakmak

Azmi Selçuklu

Bugünlerde siyasi sahne, AKP'nin belli ki çok önceden kotarılan bir pazarlıkla Numan Kurtuluş'u 'kadro' olarak intisap etmesi ve HAS Parti'yi de 'yutma' girişimiyle çalkalanıyor. Çok değil, iki yıl önce, sol partilerden bir-iki eski Troçkistin katılımı ve Mehmet Bekaroğlu'nun yadsınmaz performansıyla 'cilalanmış' olan HAS Parti girişimi, böylece boyasını çıkarmış, bir pazarlık ve dolgu malzemesi olarak siyasi ömrünü tamamlamaya namzet görünüyor.
       Ancak bu, bilhassa sosyal medyada bazı sosyalist oluşumlar tarafından, ayrıca BirGün gazetesi tarafından, Müslümanlık içinden bir 'sol çıkartma' projesinin tamamen iflas ettiği yorumlarıyla birleştiğinde manzara bir parça değişmeye yüz tutuyor. Bilhassa Latin Amerika solunun deneyimlerinden gördüğümüz, 'itiraz' üzerine temellenen Hıristiyan muhalif damarın da gösterdiği gibi, gerek 'muktedir'in 'zalimliği'ne karşı 'vicdani' tavır alışlarda, gerekse doğrudan 'sınıfsal' çatışmanın tezahürü olarak kendini gösteren 'karşı çıkışlar'da inançlı kesimin bir blok olarak değerlendirilemeyeceği, hele ki bir kalemde üstünün çizilemeyeceği muhakkak.
       Bu minvaldeki siyasi tartışmaları başka kanallara bırakmak üzere, burada şimdi, Mehmet Eroğlu'nun, kurgusu içinde 'Hasan Hoca' karakteriyle İhsan Eliaçık'ı temsil eden bir tiplemeye de yer verilen  "Emine" romanından birkaç pasajla dikkat çekmek istiyoruz. Ki Eroğlu'nun, hiçbir şeye inanmayan Mehmet karakteri ile inancıyla bütün gerçeklerin üstünü örtmeye hazır Emine karakteri arasındaki aşk etrafında ördüğü "Emine" romanı, arka kapağındaki duyurusuyla esas olarak şu meseleyi ele almakta: ("Emine" romanı) "...bir yandan da Müslüman hareketin, ülkenin yönetimine hakim olan liberal kapitalist çizgisinden farklı bir yönüne, toplumcu damarının varlığına güçlü bir vurgu yaparak yeni tartışmaların kapısını aralıyor".


      Eroğlu ilkin, yükselen İslami sermayenin temsilcisi olarak anlattığı Kadıoğulları Holding'in bir memurunun (Ömer) portresini, "Zenginlere ya da zenginliği temsil edene koşulsuz saygı!" olarak çizmektedir. Nitekim, Ömer'in bu hayranlığı "Körfez sermayesi - belediye - Kadıoğulları" etrafında dönecektir. Hoca'nın bu konudaki tutumu ise, "Bugün bize dayatılan, burjuvazinin, aydınlanmanın din tanımıdır" şeklinde bir itirazdır. Ve bu 'itiraz' şöyle tamamlanır: "Din, eğer olacaksa, yoksullukla akraba olmalıdır. Zenginlikle değil."
      Hasan Hoca'nın daha açık pozisyonuysa hemen arkasından gelecektir: "İslam büyük mülkiyetlerin ortaklaşa, küçük mülkiyetlerin de şahsen sahiplenilmesine izin verir."
      Aslında bu cümle, Müslüman topluluğun içerisinden 'düzen karşıtı', günümüz koşullarında 'kapitalizm karşıtı' diye tarif edilmek istenen pozisyonun sınırlarını da ortaya koymaktadır:
      Müslüman inancıyla birlikte 'sistem'e karşı çıkmayı isteyen birinin gelip gelebileceği yer, 'küçük sermaye'ye sahiplenerek, büyük 'soygun'a karşı çıkma bariyerindedir. Ancak bu, şimdilik, eşitsizliklerin ve sömürünün arasındaki mesafenin uçurum derecesine vardığı koşullarda, bu kesimin 'bir yerde' durabileceğini de göstermektedir.
     Uzun lafın kısası, Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşlarının "Numan Kurtulmuş'un kendilerine attığı çalıma karşı" bugünkü itirazlarını da bu sınırlılık içerisinde, bir 'vicdani itiraz' şeklinde değerlendirmek gerekir.
     Az şey saymamak gerekir belki, ama hepsi de bu kadar olsa gerektir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder