roman cümlesi

"İnsan hayatı, okunması gerekli kitapların yanında çok, ama çok kısadır. İyi bir okuyucunun okuyabileceği kitap sayısı iki, üç bini geçmez. Bu nedenle asla rastgele okumamalıyız. Ben kitap değil, yazar okuyun derim." (Mehmet Eroğlu)

27 Temmuz 2012 Cuma

Foti Benlisoy: "Türkiye'nin Hızlı Girdiği Suriye Topu, Ayaklarında Kalmadı"

DİHA – Suriye’deki son gelişmeleri değerlendiren Araştırmacı-yazar Foti Benlisoy, Esad rejiminin bir daha geri dönüşünün olmayacağını vurgulayarak, Türkiye’nin Suriye konusunda içinde bulunduğu durumu, “Gelişmeleri izleyen değil, şekillendiren bir pozisyonda olmayı düşündüler ve bundan dolayı çok hızlı girdiler. Ama girdikleri top ayaklarında çok kalmadı. Türk dış siyasetinde ciddi bir kriz söz konusu şuanda” diye değerlendirdi. Suriye’deki Kürtlere yönelik Türkiye’nin politikasını ise Benlisoy, “Türk dış politikası açısından Güney Kürdistan ciddi bir travmadır. Yani 2003 ABD’nin Irak’ı işgali ve oluşan işgal ve savaş koşullarından Güney Kürdistan’da bağımsız bir Kürt siyasal yapısının oluşması, Türk dış politikası açısından bir depremdir. En çok korktuğu, en çok ürktüğü bir senaryo gerçek olmuştur. Bu senaryonun, Batı Kürdistan’da oluşmasını engellemeye dönük de pro-aktif bir tutum aldı” dedi.


***


Suriye’deki son gelişmeleri değerlendiren Araştırmacı-yazar Foti Benlisoy, Esad rejiminin bir daha geri dönüşünün olmayacağını vurgulayarak, Türkiye’nin Suriye konusunda içinde bulunduğu durumu, “Gelişmeleri izleyen değil, şekillendiren bir pozisyonda olmayı düşündüler ve bundan dolayı çok hızlı girdiler. Ama girdikleri top ayaklarında çok kalmadı. Türk dış siyasetinde ciddi bir kriz söz konusu şuanda” diye değerlendirdi. Suriye’deki Kürtlere yönelik Türkiye’nin politikasını ise Benlisoy, “Türk dış politikası açısından Güney Kürdistan ciddi bir travmadır. Yani 2003 ABD’nin Irak’ı işgali ve oluşan işgal ve savaş koşullarından Güney Kürdistan’da bağımsız bir Kürt siyasal yapısının oluşması, Türk dış politikası açısından bir depremdir. En çok korktuğu, en çok ürktüğü bir senaryo gerçek olmuştur. Bu senaryonun, Batı Kürdistan’da oluşmasını engellemeye dönük de pro-aktif bir tutum aldı” dedi.
Suriye’de 16 aydır Beşşar Esad yönetimine karşı yaşanan ayaklanma ve bu ayaklanma ile birlikte yaşanan çatışmalarda binlerce kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi ise yaşadıkları toprakları terk ederek, güvenli bölgelere geçti. 18 Temmuz’da Suriye’nin başkenti Şam’da Ulusal Güvenlik binasına düzenlenen bombalı saldırıda Esad rejimin önemli isimlerinin hayatını kaybetmesi, Suriye açısından bir “kırılma noktası” olarak değerlendiriliyor. Uzun süredir dünyanın gündeminde olan Suriye’de 18 Temmuz’daki bombalı saldırının ardından önemli gelişmeler yaşandı. Özgür Suriye Ordusu ile Esad rejimine bağlı güçler arasındaki çatışmalar yoğunlaşırken, Esad rejimi muhaliflere karşı ilk kez uçakların da kullanıldığı saldırılar gerçekleştirdi. Bu gelişmelerin yanı sıra Suriye Kürtleri de bulundukları bölgelerde, birçok yerde yönetime el koymaya başladı. Kürtler, “Demokratik Özerklik” anlayışı ile kendi bölgelerini yöneteceklerini ve halkını kuruyacaklarını açıklarken, Suriye’deki son durumu Ortadoğu’yu yakından takip eden Araştırmacı-yazar Foti Benlisoy’a sorduk. Benlisoy, Suriye’de son dönemlerde yaşananları, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin Suriye’ye ilişkin amaçlarını, Türkiye, Rusya ve ABD arasındaki son diplomasi trafiğini, Türkiye siyasetinin Suriye’deki son duruma ilişkin bakış açısını, Kürtlerin durumunu ve Suriye’de ne olacağına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
‘Saldırının Suriye’de bir dönüm noktası olduğu kesin’
Suriye’nin başkenti Şam’da 18 Temmuz’da gerçekleştirilen bombalı saldırının ardından, “Suriye’de bu son mudur, sonun başlangıcı mıdır?” sorusunun birçok kesim tarafından sıkça sorulduğunu belirten Foti Benlisoy, saldırıyı şu cümleler ile değerlendirdi: “Bu saldırının Suriye’de bir dönüm noktası olduğu kesin. Bir kere psikolojik tesiri var rejim açısından. Esad rejiminin bu kadar kilit isminin hayatını kaybetmesi rejimin kırılganlığını ortaya koyan bir gelişme. Bu önemli. İkinci önemli nokta Şam’ın göbeğinde 6-7 gün süren çok yoğun çatışmalar yaşandı, muhalif güçlerle. Yine Halep’te çatışmalar var. Bu durum Esad rejiminin bir kaç haftaya göre zemininin daha kaygan olduğunu gösteriyor. Ama Suriye’deki fotoğrafta belirleyici olan şey, askeri güçler dengesi konusu. Açıkçası şu anda muhalefet güçleri ile Suriye rejimi askeri güçleri arasında bir denge karşılaştırması yaptığımızda dengenin hala Suriye rejimi yanlısı güçlerde olduğunu görüyoruz. Çokça yardım yapıldığı söyleniyor, muhalif güçlere. Muhalif güçler hafif silahlarla çatışıyor. Dolayısıyla ordu çözülmedikçe, rejimin güvenlik kanadında bir çözülme yaşanmadıkça denge çok değişmeyecek. Önümüzdeki süreçte çözülmeyi sağlayacak temel faktör Suriye’deki rejim yanlısı askeri gücün çözülüp çözülmemesi ile ilgili olacak. Çatışmaların yoğunluğundan ziyade. Ama son bir-iki haftalık süreçte Beşşar Esad’ın ciddi darbeler yediğini söylemek mümkün.”
Suriye’nin trajedisi…
Suriye’nin trajedisinin meşru demokratik bir halk hareketinin bölgesel aktörlerin ve emperyalist aktörlerin müdahalesiyle bir jeo-stratejik çıkar çatışmasına dönüşmüş olması olarak değerlendiren Benlisoy, “Sadece ABD ve Rusya değil, Katar, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye gibi bir dizi güç, Suriye’de yaşanan ciddi siyasal-sosyal krizi kendi lehlerine çevirmek ve bundan fayda sağlamak istiyorlar” tespitinde bulundu. Benlisoy, Rusya ile yapılan ABD ve Türkiye diplomasisine ilişkin ise, şunları ifade etti: “Rusya faktörü kuşkusuz önemli. Ama Suriye rejimi açısından Rusya çok da güvenilir bir müttefik değil. İran belki öyle. Çünkü İran açısından Suriye önemli bir ülke. Ama Rusya açısından öyle değil. Bazı konularda bir takım garantiler alırsa, Esad rejiminin arkasından çekilebilir. Rusya ne kadar güvenilir Esad açısından önümüzdeki süreçte göreceğiz. Önemli olan tablo şu; faklı güçler Suriye’deki farklı aktörler üzerinden Suriye’de kendi güçlerini ortaya koymaya çalışıyorlar. Emperyalist güçler, Esad rejiminin aşağından yükselen bir halk hareketiyle yıkılmasını istemiyor. Esad rejiminin esas itibariyle yorulmasını, yıpranması ve bu yorulma ve yıpranma süresinde Suriye toplumunun da yıpranmasını ve bu tablo içerisinde Suriye’deki muhalefete şekil vermek istiyor. Bu muhalefete şekil verdikleri ölçüde de Suriye’nin bir adım sonrasını kontrol edebilme noktasında olmak istiyorlar.”
‘Güney Kürdistan Türk dış politikası açısından bir depremdir’
Türkiye’nin “Arap Baharı” olarak adlandırılan gelişmelere bir yerden sonra çok ciddi müdahalede bulunduğunu belirten Benlisoy, Türkiye’nin bununla bölgesel etkinliğini maksimize etmek istediğini ifade etti. ABD gibi Türkiye’nin de bu dalganın üzerine binmeye çalıştığını ifade eden Benlisoy, Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin politikalarına dair şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye, Suriye konusunda ‘kraldan çok kralcı’ bir pozisyon üstlendi. Ne ABD’den ne Fransa’dan ne de İngiltere’den bu kadar şahin açıklamalar duymadık. Suriye rejiminin hemen yıkılmasını isteyen bir politika izledi. Bunun bir fırsatı olarak Suriye muhalefetine ciddi bir yatırım yaptı. Suriye muhalefeti burada şekillendirilmeye çalışıldı. Kolay bir süreç olarak görüyordu muhtemelen ama bir dizi hesap hatası da yapmış olabilir. Bir başka kaygı Türk dış politikası açısından Güney Kürdistan ciddi bir travmadır. Yani 2003 ABD’nin Irak’ı işgali ve oluşan işgal ve savaş koşullarından Güney Kürdistan’da bağımsız bir Kürt siyasal yapısının oluşması, Türk dış politikası açısından bir depremdir. En çok korktuğu, en çok ürktüğü bir senaryo gerçek olmuştur. Bu senaryonun, Batı Kürdistan’da oluşmasını engellemeye dönük de pro-aktif bir tutum aldı. Gelişmeleri izleyen değil, şekillendiren bir pozisyonda olmayı düşündüler ve bundan dolayı çok hızlı girdiler. Ama girdikleri top ayaklarında çok kalmadı. Çünkü Türk dış siyasetinde ciddi bir kriz söz konusu şuanda. Bekledikleri şuydu; Suriye Ulusal Konseyi’ne biçim vereceğiz ve Kürt muhalefetini Konsey’e yedekleriz. Bunu beceremediler. Türkiye’deki toplantılarda ciddi uğraş verdiler, ama bunu yapamadılar. Hala bunun için uğraşıyorlar, ama özerklik ve Kürt ulusal talepleri noktasında bir tıkanma yaşanıyor.”
‘Türkiye ciddi bir belirsizliğe sürüklenir’
Suriye’deki Kürt muhalefetinin birlik oluşturarak, kendi kendini yönetmen antrenmanına girdiğini belirten Benlisoy, Türkiye’nin bu duruma ilişkin politikalarını “Bu Türk dış politikası açısından bir travmanın yeniden yaşanması durumudur. Bir kabus senaryosu. Buradan nasıl çıkılır gibi bir soru olursa, bu da zor bir soru. Çünkü Esad rejimine dönmek mümkün değil. Yeni oluşacak Suriye’nin nasıl ve ne koşullarda oluşacağı belirsiz ve belli ki zaman alacak. Dolayısıyla bu zaman içerisinde Kürt ulusal muhalefetinin orada daha da güç kazanacağı çok makul bir senaryo. Dolayısıyla Türk dış politikasının orada harekat ve manevra kabiliyeti sınırlı. Bir çılgınlık yapabilir ve bölgeye doğrudan müdahale edebilir. Ve bir savaşın parçası olur. Bununla bir kere oradaki Kürt muhalefeti ile doğrudan doğruya bir çatışma açmış olur. Üstelik Suriye’deki muhalefet tablosu öyle net bir şey değil. Özgür Suriye Ordusu dediğimiz, öyle homojen bir yapı değil. Farklı güçlerin, müfrezelerin, yerel silahlı birimlerin, oluşturduğu bir yelpaze var. Bunların nasıl bir tavır alacağı da belli değil. Bunu da doğrudan doğruya kontrolüne alamaz. Bunun nasıl tavır alacağı da soru işareti. Dolayısıyla Türkiye ciddi bir belirsizliğe sürüklenir. Hem Suriye’de hem de kendi toprakları içerisinde kontrol edilemez bir savaş haliyle karşı karşıya olma durumunda kalabilir. Bu çılgınlığı yapmayacaksa eğer ne yapabilir? O konuda soru işaretleri çok. Muhtemelen Suriye Ulusay Konseyi ile Kürt muhalefetinin arasını bulmaya çalışmaya devam edecek. Bu kısmi bir süre başarılabilir de belki. Ama mevcut, trend değişmedikçe şu anki durumuyla Suriye konusunda Türk siyaseti ciddi bir gaf yapmış durumda gözüküyor. Çünkü Türk siyasetinin, orada istemediği Kürt siyasetinin haklarına katkı sunduğunu görüyoruz.”
‘Esad rejiminin dış müdahale ile çözülmesi felaket senaryosudur’
Suriye’de bazı bölgelerde yönetimi alan ve kendi kendilerini yönetmeye başlayan Kürtlerin durumunun da tam olarak ne olacağını kestirmenin mümkün olmadığına dikkat çeken Benlisoy, şunları söyledi: “Şimdi Suriye’deki halk hareketinin silahlanması, militarize olması çok ciddi bir risk barındırıyor. Askerileşme şu tehditleri beraberinde getirecek; Bir, şiddetin mezhebi temelde yürümesi. Aleviler, Sunniler vesaire. Esad rejimi bundan sorumlu. Ayaklanmanın başından beri bunu kullandı. Mezhebi şiddetin birbirini tetikleyerek, yürüdüğünü görüyoruz. Karşılıklı olarak mezhebi şiddette bir artış var. Bu ciddi ürkütücü bir tehdit. Neyin tehdidi; Suriye’nin Lübnanlaşmaya sürüklenmesi gibi bir durum. Suriye askerileştikçe, bir her grubun dışa bağımlılığı artacak. Dış müdahaleler artacak ve mezhepsel şiddet artacak. Bu senaryo gerçekleşirse Kürtlerin hakları açısından çok ciddi tehditler söz konusu olacaktır. Oradaki tüm topluluklar açısından olduğu gibi Kürtler açısından da çok hayırlı bir süreç olmayacaktır. Eğer, daha olağan bir geçiş yaşanırsa yani Esad rejimi bir dış müdahale olmadan çözülürse yani halk hareketinin basıncı ile çözülürse, daha normal daha kansız bir süreç ile karşılaşılabilir. Bu durumda Kürt muhalefetinin kendi taleplerini ortaya koyma açısından avantajları daha çok olacaktır. Ama Esad rejiminin bir dış müdahale ile çözülmesi durumu Suriye açısından bir felaket senaryosudur. Bizim açımızdan en iyi ihtimal halk hareketinin basıncıyla Suriye’deki rejimin, hareket edemez hale gelmesi ve çözülmesi önemlidir. Hiç değilse, farklı demokratik taleplerin ortaya çıkması açısından olumlu bir sonuç sağlayacaktır.”
‘Cin şişeden çıktı, onu şişeye sokmak kolay değil’
“Suriye’deki dış muhalefet baştan beri Esad rejiminin bir halk hareketi ile çözüleceğine inanmadı. Ve yatırımını büyük ölçüde bir Libya örneğinin olmasına yaptı. Bu şimdiye kadar gerçekleşmiş değil. Ülke içindeki muhalefeti buna göre şekillendirmek istiyorlar, ama bunu başarmış değiller” diye konuşan Benlisoy, şunları dile getirdi: “Ülke içindeki muhalefete geldiğimiz de ise, çok parçalı bir yapı sözkonusu. Ciddi siyasal güçler yok. Siyasal aktörlerin büyük bir çoğunluğu yurtdışında sürgünde. Onların da bugün beklediği esas strateji emperyal aktörlerin desteğini arkalarına almak. İçerideki halk hareketinde bir sosyal kabarış var, ama bir siyasal seçenekte karşılık bulmuyor. İşte krizi yaratan bu. Bu olmayınca ne oluyor. İster istemez Esad rejiminin de kışkırttığı bir yöne giriyor. O da mezhep çatışması. Bir siyasal yönelim olmayınca insanlar için bir Alevi-Sunni çatışması daha kolay olabiliyor. Suriye’deki halk hareketinin radikal ve olumlu anlamda sosyal ve siyasal dönüşüme yol açabilmesinin yolu, biraz bu siyasal seçeneğin orada oluşabilmesinden geçiyor. Orada güçlenmesinin yolu da halk hareketinin daha da güçlenmesi ve halk hareketinin bir Lübnanlaşma senaryosuna sapmaması gerekecek. Bu gelişmeleri göreceğiz. Kesin kestirimlerde bulunmak mümkün değil Suriye açısından. Ama Suriye’de olan biteni de bir takım batı destekli güçlerin rejim ile çatışması olarak da okumamak gerekiyor. Bütün bölgelerde olduğu gibi çok ciddi bir sosyal dalga ile karşı karşıyayız. Bir dinamik ortaya çıkıyor. Bu dinamiğin hangi yöne sapacağına dair çok kestirimci sonuçlara varmamak gerekiyor. Cin şişeden çıktı, onu şişeye sokmak kolay değil. O kabarış değişik yollar arıyor her ülkede kendisine. Bu dinamiğin uzun süre devam edeceği görülüyor.
Suriye’deki halk hareketinin bu mezhepleşme ve Lübnanlaşma durumundan başka bir yöne çekilmesinden yana bir politika izlenmeli. Yani emperyal aktörler ne kadar müdahaleci oluyorsa, aslında demokratik, solcu, sosyalist aktörler de bu alanın doğru rotaya girmesi için o kadar müdahil olmalı diye düşünüyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder